30 Haz 2022

Hilal Çatak

Hayat kendimizle bir olarak evrenle bir olup biz olabilmenin yolculuğudur. Bir bedende bizken 9 ay, bir anda ben’e düşer bebek ve o an ağlar. Ve sonra hep biz olmayı arar.

Kendiyle bir olmanın biz halini, ailesiyle bir olmanın biz halini, kurumuyla bir olmanın biz halini, ülkesiyle bir olmanın biz halini ister, umut eder. Burası erdemli, doyumlu, keşifli, farkında, üreten, tasarlayan, yücelten kazan kazan bir yaşamdır.

Hakikat var oluşumuzun eşsizliğini parmak izimiz olarak imzalamış ve bize her gün eşssizsin ve teksin ve kimseye benzemiyorsun derken atarekil toplumun ilizyonu bize istesende seni kıyasladıkları o kişiler gibi olamayacaksın, eksiksin, azsın değersiz ve yetersizsin ve henüz olmadın diye her gün bağırır. Bu bağırış bazen bir ebeveynin bazen bir öğretmenin bazen bir yöneticinin ve artık bir de sosyal medyanın sesidir.

Ve ben toplumda yaşayan bir çok ruh gibi, bedenimin beğenmediğim o yeri ile, yapmadığım milyon tane şey ile, eksikliğimi gözüme sokan yakınlarım, sevdiğim, kendim ve yöneticim ile kendim olmayı istemeyerek nefes aldığım her gün, bırakın evrenle bir olup biz olma halimi kendimle nasıl bir olup biz olacağımı bilemezken dolanıp dururum etrafta.

Böylece ailemle bir olamam, kurumda o yüksek biz bilincini yaşayamam ve yaşatamam, en sevdiğim o kişi ile bile nasıl olacağımı bilemem. Mikro olarak kendi hayatımda ayaşadığım bu nedeyim, aynı ataerkil toplumda, sürekli biz dayatmasındaki birey olma hakkı, farklı yapma hakkı, yapamama hakkı verilmemiş bu coğrafyada bir çok ruhla yaşadığımız benzer deneyimler olur.

Bu deneyimler makroda, aileler olarak mutsuz ebevynler, mutsuz ebeynlerin mutlu ve başarılı olmak zorunda kalan özgüveni sıfıır, çok şeye sahip, isyanı büyük çocukları olur. Birey olmanın eşsziliğini, bu eşsizliğin yaratımını her yaratım oluşan sonsuz çözümleri yaşayamamış çalışanları olarak kurumlarda iletişimsizlik olur önce, iletişimsizlik verimsizlik olur, verimsiz çalışma ortamları önce ve en çok yetenekleri arayışa sürükler ve kurumlardan en çok yeteneklerin ayrılmasına sebep olur, kalanlar ise söyleyen değil, söylnene /şikayet eden kitleyi oluşturur. Bu aileler, bu ailerin çocukları, bu kurumlar ve kurumlarda ki bu insanlar topluluğu makroda potansiyelin nasıl da ziyan edilebildiğinin resmi haline gelen bir ülkeyi oluşturabilir. Aklınıza hemen bir ülke adı gelmiş olabilir!

Ve bu durum dualitede iki ucu oluşturur. Ve bu iki uç; başkası olmadan var olmayan, kendimle ne yapacağımı bilmiyorum diyen, uyumlu olarak hayatta kalmayı öğrenmiş ‘biz’ci’lerden ve hiçbir askiyon almadıklarına inanarak dünyayı bu hale sokan yığınları eğitmek için, doğruyu göstermek için, hep haklı olan, hep en doğruyu bilen hep ‘ben ben’ diyenlerden oluşur. Bu iki uç dengeye doğru bilinçli ve idarkli bir adım atmazsa hep diğer ucu doğurur.

‘Hep biz’ olalımcıların hayatlarında bazı sonuçlar olur; kararsızlık, erteleme, başlayamama, bitirememe, yok olma, depresyon, öz güven eksikliği, hayal aliminde dağılarak sonuç üretebileek odaklanmadan uzaklaşmak gibi.

Hep ben ben diyenlerin hayatında da bazı sonuçlar olur; Hep eylemde olma, bir işi yaparken bile başka bir işi düşünme, dinlenme ve durma hallerinden uzaklaşma, oldurma hali, öfke, hayal edemem, kıyas, depresyon.

Ve ne kadar uzun süre hep ben de kaldıysak / kalan kişilere maruz kaldıysak sistem bizi o kadar süre hep biz’ci alana atabilir, ve tam tersi.

Hayat gece ile gündüzün, kışla yazın, eril ile dişinin aydınlık ve karanlığın dengesidir.

Her birimizin içinde nasıl aydınlık ve karanlık varsa, eril ve dişil enerjiler de var. İçimizdeki hep ben’e savrulmuş olan eril’in adı yıkıcı erildir. İçimizde hep biz olalıma savrulan dişil’in adı pasif dişildir. Etrafınıza bakın daha çok plan yapan ve oldurmaya çalışan yıkıcı eril kadınları ve bür türlü başlayamayan, kafası karışık, eylemsizlikte kaybolmuş pasif dişil erilleri göreceksiniz.

Ve kainat hep denge arar. O yüzden nasıl duaracğını bilemeyen sürekli eylemde yıkıcı eril bir anneyi, bir babayı, bir patronu, bir lideri gider bizci pasif dişil bir çocukla, bir çalışanla eşletirir. Kişi evrenin onu dengeye getirmeye çalıştığını savrulduğu yerde aynaladığını anlayamazsa giderek artan bir kaos olur o çocuk ya da çalışan.

Yine de etki sahibi kendi bulunduğu uçtan dengeye gelmek için ileri doğru bir adım atmayı seçerse, bu başıma gelenler bu kişiler bu olaylar bana ne anlatmaya çalışıyor diyebilirse, evrenin onun için o ana kadar işleyişini değiştirebilir. Çünkü evren ona pratik ve hızlı olman çok güzel ama hayat dengedir bazen biraz yavaşlaman hatta durman gerekir der.

Çünkü evren bilgedir, durmak başlamanın, yavaşlamak görmenin garantisidir.

O yüzden nasıl başlayacağını, nasıl sonuçlandıracağını bilemeyenleri ve / ya da başkasıyla olmadan yaşadığı bir deneyimden lezzet alamayanları, hep yanına birini arayanları, kahveyi nasıl içersin sorunda çoğunlukla farketmez diyenleri yani pasif dişelleri de, kararından dönmeyen, herşeyi planlayan, işler istediği gitmezse pire için yorgan yakan bir çocukla, bir eşle bir çalışanla eşleştirir.

Ve aslında dengeye gelmeye çalışan bir evrenin verdiği mesaj şudur, sakinliğine ve uyumlu olma haline ihtiyacımız var yine de bazen daha kararlı olman, yeteneklerinin sonucu almak için eyleme geçebilmen için seni aynalıyoruz. Kendinle olman yanlızlık değildir hatırla der. Hatırla biriyle beraberken o kişi fiziken orada ve ruhen yoksa bu iki kişilik yalnızlıkdır. Ve eğer sen bedeninin olduğu yere, kendine hayallarini, düşlerini getiremiyorsan, hep odağın bir başkasında ise bu da tek kişilik yanlızlıktır diye ekler. Bu yüzden kişinin kendiyle olma haline yalnızlık denmez, kendiyle birlikte olma hali denir. Ve burasıdengedeki kadir erilimizin ve kutsal dişilimizin ışıldadığı yerdir.

Ve inan der; hayatta istediğin her şeyi yapabilecek güçle yaratıldın yeter ki, kendinle birlikte olma yolunda ol, unutma kendinle şefkale bir olman halin her türlü biz olma halini yaratacak olan en kıymetli hazinen.

Denge öğrenmedir. Dualitenin iki ucunu deneyimler sonra dengeye gelebilecek deneyimler ediniriz. Denge duailtenin iki ucunu deneyimledikten sonra varılabilecek bir yerdir. Kısa yolları seçmek, çabuk ve hemen olsun istemek çalışmaz. Her şey zaman alır.

Benim yok olan pasif dişil bizci halimden ve sürekli oldurmaya çalıştığım yıkıcı eril hallerimden, içimdeki dengede kadir erile ve kutsal dişiye yolculuğu 9 yıl önce başladı. O dönemi şöyle anlatabilirim;

Biz olmak istiyordum kendimi bildim bileli....

Biz olmaya çalışmak güzel değil miydi peki neden işlemiyordu sistem?

Ben biz olmaya çalıştıkça biz olamayacağım insanlarla eşleştim yıllarca.

Meğer ben olmadan biz olmuyormuş. Hep "ben ben" diyen insanların arasında hep ben diyen olmak istememiştim oysaki.

Oysa ki "ben" olmak ile hep "ben ben" diyen olmak ne kadar da başka şeylermiş.

Olmak istemediğinin tam zıddı olurken buluyorsan ya da ne yaparsan yap sistemin/ hayatın hak ettiklerini vermediğini düşünüyorsan güzel insan, yalnız değilsin, aynı yerdeydik inan bir zamanlar.

Hatta tem tersi olacağız derken tam da olmak istemediğimiz kişilere dönüşürüz güzel insan, inan ki en çok kendimden biliyorum.

Çünkü ben biz olmak isterken görünürde, derin de "Hilal ile bir ben" nasıl olacağımı da bilemiyormuşum.

O yüzden sistemin diğer ucundan narsistleri sokarak hayatıma aynalıyordu o an için oluşumu güzel hayat.

Ve sonra ben "Hilal ile ben" olmayı keşfetme yolculuğuna çıktım. Kendimde ve merkezimde ben olabilmek için son 4 yıl, toplam da 9 yıl geçmesi gerekti.

Ve sonra ne mi oldu, onlarca başarısız denemeden onca yalnızlık ve gözyaşından sonra biz olabileceğim şahane ruhlarla harika kalplere "Hilal ile ben’ olabildikten sonra bir araya gelebildim. Hem kişisel hayatımda hem kurumsal hayatımda.

Yolculuğum devam ediyor, biz olabileceğim güzel kalplerle hayallerimin ötesinde güzelliklerle karşılaşıyorum.

Ben onları onlar beni seçiyor artık daha çok.

Hayat/ kainat / yaratım bizim sınırlı bakış açımızdan çok daha büyük komplex ve şahanedir.

Hayallerimizin ötesi ile buluşmak için kendi sınırlı algımızın kendi sınırlı gerçekligimizi yarattığını hatırlamakda fayda var.

Ve sevmek sevdiğinin gözünde ışık olmak, ona ne kadar değerli olduğunu hücrelerine kadar oluş halimiz ile hatirlatmaktır!

Kendimizi böyle sevebildiğimizde; sevdiğimizi, çocuğumuzu, iş arkadaşlarımızı, takımımızı ve /ya da liderlik ettiklerimizi sevebiliriz. Bu erdemli bir sevgidir, ve erdemli sevgi öz güvenli, kendi eşsiz yolculuğunda kendi sorunlarına çözüm bulabilen çocuklar yaratmamıza, sevdiğimizle aramızda gerçek bir iletişim uyum ve tutku olmasına, takımlarımızla, iş verenimizle, çalışanlarımzla verimli, güçlü iletişimde anlamlı ve değer odaklı süreçler yaratmamızı sağlar. Ve tüm bunlar bizi duygusal çevikliğe, duygual çeviklik gelecekte artık bakılacak en önemli oluş hali olan duygusal zekanın yüksekliğine taşıyacak.

Çünkü gelecek duygusal zekası yüksek kişilerin kuruluşların ve organizasyonların, devletlerin sahnesi olacak.

O sahne; kendi etkisinin farkında, kendi oluş halinin eşsizliğinde, kendiyle bir olmanın biz hali, ailesiyle bir olmanın biz hali, kurumuyla bir olmanın biz hali, ülkenin vatandaşı ile vatandaşın ülkesi bir olmanın biz halidir.

Daha detaylı bilgi için tıklayın

Çok aşkla, bin şükürle,

 

Hilal Çatak

İnsan Kaynakları ve Yönetim Danışmanlığı
Koçluk ve Eğitim hizmetleri

Profesyonel Koç /Adler International - ICF
Yüksek Performanslı Takım Koçu /Erickson Coaching - ICF
Points of You Explorer - ICF
Eril & Dişil Bilgelik Kolaylaştırıcısı
Instagram : kadingulerse